قَالُواْ أَجِئْتَنَا لِتَلْفِتَنَا عَمَّا وَجَدْنَا عَلَيْهِ آبَاءنَا وَتَكُونَ لَكُمَا الْكِبْرِيَاء فِي الأَرْضِ وَمَا نَحْنُ لَكُمَا بِمُؤْمِنِينَ
kâlû
dediler
e ci'te-nâ
bize mi geldiniz
li telfite-nâ
bizi çevirmek, (vazgeçirmek) için
ammâ (an mâ)
şeyden
veced-nâ
bulduk
aleyhi
(onun) üzerinde
âbâe-nâ
atalarımız, babalarımız
ve tekûne
ve siz olursunuz
lekumâ
sizin için, siz ikinizin, sizin
el kibriyâu
büyüklük (üstünlük)
fî el ardı
yeryüzünde
ve mâ nahnu
ve biz değiliz
lekumâ
siz ikiniz
bi mu'minîne
inanacak, îmân edecek