تَكَادُ السَّمَاوَاتُ يَتَفَطَّرْنَ مِن فَوْقِهِنَّ وَالْمَلَائِكَةُ يُسَبِّحُونَ بِحَمْدِ رَبِّهِمْ وَيَسْتَغْفِرُونَ لِمَن فِي الْأَرْضِ أَلَا إِنَّ اللَّهَ هُوَ الْغَفُورُ الرَّحِيمُ
tekâdu
neredeyse oluyordu, az kalsın oluyordu
es semâvâtu
semalar, gökler
yetefattarne
parçalanıyor, ayrılıyor
min
den
fevkı-hinne
onların üstünde
ve el melâiketu
ve melekler
yusebbihûne
tesbih ediyorlar
bi hamdi
hamd ile
rabbi-him
onların Rabbi
ve yestagfirûne
ve istiğfar ediyorlar, mağfiret diliyorlar
li men
o kimse için
fî
de, içinde
el ardı
arz, yeryüzü, yer
e lâ
(öyle) değil mi
inne
muhakkak ki, gerçekten
allâhe
Allah
huve
o
el gafûru
gafûr, mağfiret eden
er rahîmu
rahîm, rahîm esmasıyla tecelli eden