وَلَقَدْ آتَيْنَا مُوسَى تِسْعَ آيَاتٍ بَيِّنَاتٍ فَاسْأَلْ بَنِي إِسْرَائِيلَ إِذْ جَاءهُمْ فَقَالَ لَهُ فِرْعَونُ إِنِّي لَأَظُنُّكَ يَا مُوسَى مَسْحُورًا
ve lekad
ve andolsun
âteynâ
biz verdik
mûsâ
Musa
tis'a
dokuz
âyâtin
âyetler, mucizeler
beyyinâtin
beyyine, açıkça, beyan olunanlar, ispat vasıtaları
fes'el (fe es'el)
o zaman artık sor
benî isrâîle
İsrailoğullarına
iz câe-hum
onlara gelmişti
fe
o zaman
kâle
dedi
lehu
ona
fir'avnu
firavun
in-nî
muhakkak (ki) ben, mutlaka ben
le ezunnu-ke
kesin bir şekilde senin olduğunu zannediyorum (kesinlikle inanıyorum)
yâ mûsâ
ey Musa
meshûren
büyülenmiş, sihir yapılmış