لَهُ دَعْوَةُ الْحَقِّ وَالَّذِينَ يَدْعُونَ مِن دُونِهِ لاَ يَسْتَجِيبُونَ لَهُم بِشَيْءٍ إِلاَّ كَبَاسِطِ كَفَّيْهِ إِلَى الْمَاء لِيَبْلُغَ فَاهُ وَمَا هُوَ بِبَالِغِهِ وَمَا دُعَاء الْكَافِرِينَ إِلاَّ فِي ضَلاَلٍ
lehu
ona (kendisinedir)
da'vetu el hakkı
hakkın daveti
ve ellezîne
ve o kimseler
yed'ûne
dua ederler
min dûni-hi
ondan başkasına
lâ yestecîbûne
icabet etmezler
lehum
onlara
bi şey'in
bir şey ile
illâ
...’den başka, ancak
ke bâsitı
açan gibidir
keffey-hi
avucunu
ilâl mâi (ilâ el mâi)
suya
li yebluga
erişmesi için, ulaşması için
fâ-hu
onun ağzına
ve mâ huve
ve o ... değildir
bi
ile, ...’e
bâligı-hi
ona erişen (ulaşan)
ve mâ
ve değildir
duâu el kâfirîne
kâfirlerin duası
illâ
...’den başka, ancak
fî dalâlin
dalâlette, sapıklık içinde