وَكَتَبْنَا عَلَيْهِمْ فِيهَا أَنَّ النَّفْسَ بِالنَّفْسِ وَالْعَيْنَ بِالْعَيْنِ وَالأَنفَ بِالأَنفِ وَالأُذُنَ بِالأُذُنِ وَالسِّنَّ بِالسِّنِّ وَالْجُرُوحَ قِصَاصٌ فَمَن تَصَدَّقَ بِهِ فَهُوَ كَفَّارَةٌ لَّهُ وَمَن لَّمْ يَحْكُم بِمَا أنزَلَ اللّهُ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الظَّالِمُونَ
ve ketebnâ aleyhim
ve onların üzerine yazdık, farz kıldık
fî hâ
onun içinde
enne
... olduğunu
en nefse bi en nefsi
cana can ile
ve el ayne bi el ayni
ve göze göz ile
ve el enfe bi el enfi
ve buruna burun ile
ve el uzune bi el uzuni
ve kulağa kulak ile
ve es sinne bi es sinni
ve dişe diş ile
ve el curûha
ve yaralara, yaralanmaya
kısâsun
kısas, aynısıyla ödeşme
fe men
artık kim
tesaddaka bi-hi
onu sadaka olarak bağışlar
fe huve
artık o
keffâratun lehu
kendisi için bir kefâret olur (günahlara kefâret)
ve men lem yahkum
ve kim hükmetmezse
bi mâ enzele allâhu
Allâh'ın (cc.) indirdiği şey ile
fe ulâike
o taktirde işte onlar
hum(u)
onlar
ez zâlimûne
zâlimler