أُوْلَئِكَ لَهُمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْرِي مِن تَحْتِهِمُ الْأَنْهَارُ يُحَلَّوْنَ فِيهَا مِنْ أَسَاوِرَ مِن ذَهَبٍ وَيَلْبَسُونَ ثِيَابًا خُضْرًا مِّن سُندُسٍ وَإِسْتَبْرَقٍ مُّتَّكِئِينَ فِيهَا عَلَى الْأَرَائِكِ نِعْمَ الثَّوَابُ وَحَسُنَتْ مُرْتَفَقًا
ulâike
işte onlar
lehum
onlara, onlar için vardır
cennâtu adnin
adn cennetleri
tecrî
akar
min tahti-him
onların altından
el enharu
nehirler
yuhallevne
süslenirler
fî-hâ
orada
min esâvire (el esveretu)
bileziklerden, bileziklerle (bilezik)
min
dan
zehebin
altın
ve yelbesûne
ve giyerler
siyâben
elbise
hudren
yeşil
min sundusin
ince ve halis ipekten
ve istebrekın
ve kalın ipek (diba), atlas
muttekiîne
yaslanırlar
fî-hâ
orada
alel erâiki (alâ el erâiki)
tahtlar üzerinde, üzerine
ni'me es sevâbu
ne güzel sevap (kazanılan pozitif dereceler)
ve hasunet
ve güzel oldu
murtefekan
arkadaş, dost, yardımcı, destek