فَلَوْلاَ كَانَ مِنَ الْقُرُونِ مِن قَبْلِكُمْ أُوْلُواْ بَقِيَّةٍ يَنْهَوْنَ عَنِ الْفَسَادِ فِي الأَرْضِ إِلاَّ قَلِيلاً مِّمَّنْ أَنجَيْنَا مِنْهُمْ وَاتَّبَعَ الَّذِينَ ظَلَمُواْ مَا أُتْرِفُواْ فِيهِ وَكَانُواْ مُجْرِمِينَ
fe
o zaman, bu durumda
lev lâ kâne
olmaz mıydı, olmasaydı
min el kurûni
nesillerden (asırlardan)
min kabli-kum
sizden öncekilerden
ûlû bakıyyetin
bakiye sahipleri (asırlarca münkerden nehyedenler ve ma'rufla emredenler)
yenhevne
nehyederler, men ederler
an el fesâdi
fesat(lar)dan
fi el ardı
yeryüzünde
illâ kalîlen
pek azı hariç
mimmen (min men) enceynâ
kurtardıklarımızdan
min-hum
onlardan
vettebea (ve ittebea)
ve tâbî oldular
ellezîne zalemû
zulmeden kimseler
mâ utrifû (teref)
şımartıldıkları şeyler (mal, mülk) : (şımarıklık, ni'met ve bolluk içinde olup şımarmak)
fî-hi
onun içinde, onda (o şeylerde)
ve kânû
ve oldular
mucrimîne
mücrimler, suçlular, günahkârlar