أَفَلَمْ يَسِيرُوا فِي الْأَرْضِ فَتَكُونَ لَهُمْ قُلُوبٌ يَعْقِلُونَ بِهَا أَوْ آذَانٌ يَسْمَعُونَ بِهَا فَإِنَّهَا لَا تَعْمَى الْأَبْصَارُ وَلَكِن تَعْمَى الْقُلُوبُ الَّتِي فِي الصُّدُورِ
e fe lem yesîrû
dolaşmadılar mı (dolaşmıyorlar mı, gezmiyorlar mı)
fî el ardı
yeryüzünde
fe tekûne
o zaman olur
lehum
onların
kulûbun
kalpler
ya'kılûne
akıl ederler
bi-hâ
onunla
ev
veya
âzânun
kulaklar
yesmeûne
işitirler
bi-hâ
onunla
fe inne-hâ
fakat o
lâ ta'mâ
âmâ (kör) değildir
el ebsâru
gözler
ve lâkin
ve lâkin, fakat
ta'mâ
âmâdır (kördür)
el kulûbu
kalpler
elletî
o ki
fî es sudûri (es sadru)
sinelerde, göğüslerde (göğüs)