وَنَضَعُ الْمَوَازِينَ الْقِسْطَ لِيَوْمِ الْقِيَامَةِ فَلَا تُظْلَمُ نَفْسٌ شَيْئًا وَإِن كَانَ مِثْقَالَ حَبَّةٍ مِّنْ خَرْدَلٍ أَتَيْنَا بِهَا وَكَفَى بِنَا حَاسِبِينَ
ve nedau
ve kurarız, kuracağız
el mevâzîne
mizanlar
el kısta
adalet
li yevmi el kıyâmeti
kıyâmet günü için
fe
böylece, artık
lâ tuzlemu
zulmedilmez, haksızlığa uğratılmaz
nefsun
kişi, kimse
şey'en
bir şey
ve in kâne
ve eğer, olsa, olsa bile
miskâle (sekule)
(en küçük) ağırlık (birimi) (ağır geldi)
habbetin
tane
min hardelin
hardaldan
eteynâ
biz getirdik
bi-hâ
onu
ve kefâ
ve kâfi oldu (kâfidir), yeterli oldu
bi-nâ
bize
hâsibîne
hesap görenler, hesap görücüler