وَإِن كَانَ كَبُرَ عَلَيْكَ إِعْرَاضُهُمْ فَإِنِ اسْتَطَعْتَ أَن تَبْتَغِيَ نَفَقًا فِي الأَرْضِ أَوْ سُلَّمًا فِي السَّمَاء فَتَأْتِيَهُم بِآيَةٍ وَلَوْ شَاء اللّهُ لَجَمَعَهُمْ عَلَى الْهُدَى فَلاَ تَكُونَنَّ مِنَ الْجَاهِلِينَ
ve in kâne
ve eğer, şayet oldu ise, olursa
kebure
zor, ağır geldi
aleyke
sana
i'râdu-hum
onların yüz çevirmeleri
fe inisteta'te
o taktirde gücün yeterse
en tebtegıye
istemeye, aramaya
nefekan
bir tünel
fî el ardı
yerin içine
ev sullemen
veya bir merdiven
fî es semâi
semâya, gökyüzüne
fe te'tiye-hum bi
böylece, o zaman onlara getir
âyetin
bir âyet, mucize
ve lev şâe
ve eğer, şâyet dilerse, dileseydi
allâhu
Allah
le cemea-hum
elbette onları toplar
alâ el hudâ
hidayet üzere
fe lâ tekûnenne
artık sakın olma
min el câhilîne
cahillerden