أَوْ كَالَّذِي مَرَّ عَلَى قَرْيَةٍ وَهِيَ خَاوِيَةٌ عَلَى عُرُوشِهَا قَالَ أَنَّىَ يُحْيِي هََذِهِ اللّهُ بَعْدَ مَوْتِهَا فَأَمَاتَهُ اللّهُ مِئَةَ عَامٍ ثُمَّ بَعَثَهُ قَالَ كَمْ لَبِثْتَ قَالَ لَبِثْتُ يَوْمًا أَوْ بَعْضَ يَوْمٍ قَالَ بَل لَّبِثْتَ مِئَةَ عَامٍ فَانظُرْ إِلَى طَعَامِكَ وَشَرَابِكَ لَمْ يَتَسَنَّهْ وَانظُرْ إِلَى حِمَارِكَ وَلِنَجْعَلَكَ آيَةً لِّلنَّاسِ وَانظُرْ إِلَى العِظَامِ كَيْفَ نُنشِزُهَا ثُمَّ نَكْسُوهَا لَحْمًا فَلَمَّا تَبَيَّنَ لَهُ قَالَ أَعْلَمُ أَنَّ اللّهَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرٌ
ev
veya
ke ellezî
o kimse gibi
merra
uğradı
alâ karyetin
bir karyeye, beldeye, kasaba
ve hiye
ve o
hâviyetun
yıkık, çökmüş, harabe halinde
alâ urûşi-hâ
çatıları üzerine
kâle
dedi
ennâ
nasıl
yuhyî
diriltecek, diriltir
hâzihi
bu
allâhu
Allah
ba'de
sonra
mevti-hâ
onun ölümü
fe emâte-hu allâhu
bunun üzerine Allah onu öldürdü
miete âmin
yüz yıl, yüz sene
summe
sonra
bease-hu
onu diriltti
kâle
dedi
kem
kaç, nice, ne kadar
lebiste
kaldın
kâle
dedi
lebistu
kaldım
yevmen
bir gün
ev
veya
ba'da yevmin
günün bir kısmı
kâle bel
hayır dedi
lebiste
kaldın
miete âmin
yüz yıl, yüz sene
fenzur (fe unzur)
o zaman, hemen, haydi bak
ilâ taâmi-ke
yemeğine
ve şerâbi-ke
ve içeceğin
lem yetesenneh
bozulmadı, kokuşmadı
venzur (ve unzur)
ve bak
ilâ hımâri-ke
merkebine
ve li nec'ale-ke
ve seni kılmamız için
âyeten
bir âyet, bir mucize, ibret, belge
li en nâsi
insanlara
ve unzur
ve bak
ilâ el izâmi
kemiklere
keyfe
nasıl
nunşizu-hâ
onu inşa ediyoruz, birleştiriyoruz
summe neksû-hâ
sonra onu giydiriyoruz
lahmen
et
fe lemmâ
artık, böylece, olunca
tebeyyene lehu
ona
kâle
dedi
a'lemu
ben biliyorum
enne allâhe
Allah'ın ..... olduğu
alâ kulli şey'in
herşeye
kadîrun
kaadir, kudret sahibi