لَقَدْ مَنَّ اللّهُ عَلَى الْمُؤمِنِينَ إِذْ بَعَثَ فِيهِمْ رَسُولاً مِّنْ أَنفُسِهِمْ يَتْلُو عَلَيْهِمْ آيَاتِهِ وَيُزَكِّيهِمْ وَيُعَلِّمُهُمُ الْكِتَابَ وَالْحِكْمَةَ وَإِن كَانُواْ مِن قَبْلُ لَفِي ضَلالٍ مُّبِينٍ
lekad
andolsun ki
menne allâhu
Allah ni'metlendirdi
alâ el mu'minîne
mü'minlerin üzerine
iz bease
beas etmişti (beas ederek)
fî-him
onların içinde, onların aralarında
resûlen
resûl, elçi, mürşid
min enfusi-him
onların kendilerinden
yetlû
tilâvet eder, okur
aleyhim
onlara
âyâti-hî
O'nun âyetleri
ve yuzekkî-him
ve onları tezkiye eder, arındırır
ve yuallimu-hum
ve onlara öğretir
el kitâbe
kitap
ve el hikmete
ve hikmet
ve in kânû
ve "... ise, ... idi" ler
min kablu
önceden, önce, evvel
le fî dalâlin
elbette dalâlet içinde
mubînin
apaçık