وَلَوْ تَرَى إِذِ الْمُجْرِمُونَ نَاكِسُو رُؤُوسِهِمْ عِندَ رَبِّهِمْ رَبَّنَا أَبْصَرْنَا وَسَمِعْنَا فَارْجِعْنَا نَعْمَلْ صَالِحًا إِنَّا مُوقِنُونَ
ve lev
ve eğer, keşke
terâ
görürsün
iz el mucrimûne
o zaman mücrimler, suçlular, günahkârlar
nâkısû
(başlarını) eğenler
ruûsi-him
onların başları, başlarını
inde
yanında, katında
onların Rabbi
rabbe-nâ
Rabbimiz
ebsarnâ
biz gördük
ve semi'nâ
ve biz işittik
ferci'nâ (fe irci'na)
artık, bundan sonra bizi döndür
na'mel
biz yapalım
sâlihan
salih amel
innâ
muhakkak ki biz
mûkinûne
yakîn hasıl edenler