وَإِذَا جَاءهُمْ أَمْرٌ مِّنَ الأَمْنِ أَوِ الْخَوْفِ أَذَاعُواْ بِهِ وَلَوْ رَدُّوهُ إِلَى الرَّسُولِ وَإِلَى أُوْلِي الأَمْرِ مِنْهُمْ لَعَلِمَهُ الَّذِينَ يَسْتَنبِطُونَهُ مِنْهُمْ وَلَوْلاَ فَضْلُ اللّهِ عَلَيْكُمْ وَرَحْمَتُهُ لاَتَّبَعْتُمُ الشَّيْطَانَ إِلاَّ قَلِيلاً
ve
ve
izâ câe-hum
onlara geldiği zaman
emrun
bir emir, iş, durum, haber
min
...'den
el emni
eminlik, güvenlik
ev
veya
el havfi
korku
ezâû
açıkladılar, ifşa edip yaydılar
bi-hi
onu
ve lev
ve eğer, olsa
reddû-hu
onu ilettiler
ilâ
...'e
er resûli
resûl, elçi
ve ilâ
ve ...'e
uli el emri
emir sahipleri, Allah'tan emir alanlar
min-hum
onlardan, kendilerinden
le alime-hu
mutlaka onu bilirlerdi
ellezîne
onlar, olanlar
yestenbitûne-hu
onun (o işin) batınını, iç yüzünü, gerçeğini araştırırlar
min-hum
onlardan, onların arasından
ve lev lâ
ve eğer olmasaydı
fadlu
fazlı
allâhi
Allah
aleykum
sizin üzerinize
ve rahmetu-hu
ve onun rahmeti
le
elbette, mutlaka
itteba'tum
tâbî oldunuz, uydunuz
eş şeytâne
şeytan
illâ
hariç
kalîlen
biraz, pek az