يِا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ شَهَادَةُ بَيْنِكُمْ إِذَا حَضَرَ أَحَدَكُمُ الْمَوْتُ حِينَ الْوَصِيَّةِ اثْنَانِ ذَوَا عَدْلٍ مِّنكُمْ أَوْ آخَرَانِ مِنْ غَيْرِكُمْ إِنْ أَنتُمْ ضَرَبْتُمْ فِي الأَرْضِ فَأَصَابَتْكُم مُّصِيبَةُ الْمَوْتِ تَحْبِسُونَهُمَا مِن بَعْدِ الصَّلاَةِ فَيُقْسِمَانِ بِاللّهِ إِنِ ارْتَبْتُمْ لاَ نَشْتَرِي بِهِ ثَمَنًا وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى وَلاَ نَكْتُمُ شَهَادَةَ اللّهِ إِنَّا إِذًا لَّمِنَ الآثِمِينَ
yâ eyyuhâ
ey!
ellezîne âmenû
âmenû olanlar, yaşarken Allâh'a teslim olmayı, ona ulaşmayı dileyenler
şehâdetu
şâhid yapın, şahitlik etsin
beyni-kum
sizin aranızda
izâ hadara
hazır olduğu zaman, geldiği zaman, gelince
ehade-kum(u)
sizden birisi
el mevtu
ölüm
hîne
o vakit, o esnada, o sırada
el vasiyyeti
vasiyet
isnâni zevâ adlin
adâlet sahibi iki kişi
min-kum
sizden
ev âharâni
veya diğer iki
min gayri-kum
sizden olmayan, sizin dışınızda
in entum
eğer siz ... iseniz
darabtum
geziyordunuz, yolculuk ediyordunuz
fî el ardı
yeryüzünde
fe
o zaman
esâbet-kum
size isabet etti
musîbetu
musîbet, isabet eden bir olay
el mevti
ölüm
tahbisûne humâ
iki kişiyi alıkoyun
min ba'di es salâti
namazdan sonra
fe
o zaman
yuksimâni
yemin etsinler (iki kişi)
bi allâhi
Allâh'a (cc.)
in irtebtum
eğer şüpheye düşerseniz
lâ neşterî bi-hi
onu satmayacağız, değiştirmeyeceğiz
semenen
baha, bedel
ve lev kâne
ve şayet olsa bile
zâ kurbâ
yakınlık sahibi, akraba
ve lâ nektumu
ve gizlemeyeceğiz
şehâdete allâhi
Allâh'ın (cc.) şahitliği (Allâh (cc.) için yapılan şahitlik)
innâ
biz mutlaka oluruz
izen
o zaman, o taktirde, aksi taktirde
le min el âsimîne
mutlaka günahkâr kimselerden