إِنَّ قَارُونَ كَانَ مِن قَوْمِ مُوسَى فَبَغَى عَلَيْهِمْ وَآتَيْنَاهُ مِنَ الْكُنُوزِ مَا إِنَّ مَفَاتِحَهُ لَتَنُوءُ بِالْعُصْبَةِ أُولِي الْقُوَّةِ إِذْ قَالَ لَهُ قَوْمُهُ لَا تَفْرَحْ إِنَّ اللَّهَ لَا يُحِبُّ الْفَرِحِينَ
inne
muhakkak
kârûne
Karun
kâne
oldu, idi
min kavmi
kavimden
mûsâ
Musa
fe begâ
böylece, sonra azdı
aleyhim
onlara karşı
ve âteynâ-hu
ve biz ona verdik
min el kunûzi
hazinelerden
mâ
şeyler
inne
muhakkak ki, gerçekten
mefâtiha-hu
onun anahtarları
le tenûu bi
mutlaka ağır gelir, zor taşır
el usbeti
bir topluluk
uli el kuvveti
kuvvet sahibi, kuvvetli
iz kâle
demişti
lehu
ona
kavmu-hu
onun kavmi
lâ tefrah
ferahlanma, sevinme, gururlanma
inne allâhe
muhakkak ki Allah
lâ yuhıbbu
sevmez
el ferihîne
sevinenler, şımaranlar, gururlananlar