وَلاَ تَقْرَبُواْ مَالَ الْيَتِيمِ إِلاَّ بِالَّتِي هِيَ أَحْسَنُ حَتَّى يَبْلُغَ أَشُدَّهُ وَأَوْفُواْ الْكَيْلَ وَالْمِيزَانَ بِالْقِسْطِ لاَ نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلاَّ وُسْعَهَا وَإِذَا قُلْتُمْ فَاعْدِلُواْ وَلَوْ كَانَ ذَا قُرْبَى وَبِعَهْدِ اللّهِ أَوْفُواْ ذَلِكُمْ وَصَّاكُم بِهِ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
ve lâ takrabû
ve yaklaşmayın
mâle
mal
el yetîmi
yetim
illâ
dışında, ...'den başka
bi elletî
ki ona
hiye
o
ahsenu
en güzel
hattâ
oluncaya kadar
yebluga
erişir, yetişir, gelir
eşudde-hu
onun en kuvvetli çağı, erginlik çağı
ve evfû
ve vefa edin, ifa edin, yerine getirin
el keyle
ölçü, ölçek
ve el mîzâne
ve tartı, terazi, mizan
bi el kıstı
adaletle
lâ nukellifu
biz sorumlu tutmayız
nefsen
bir nefs, kişi, kimse
illâ
dışında, ...'den başka
vus'a-hâ
onun gücü, kapasitesi
ve izâ
ve olduğu zaman
kultum
siz (söz) söylediniz
fa'dilû (fe ı'dilû)
artık adaletli olun
ve lev kâne
ve olsa bile
zâ kurbâ
yakınlık sahibi, akraba, yakınınız
ve bi ahdi allâhi
ve Allah'ın ahdi
evfû
vefa edin, ifa edin, yerine getirin
zâlikum
işte böyle
vassâ-kum
size vasiyet etti, emretti, farz kıldı
bi-hi
onunla, onu
lealle-kum
umulur ki böylece siz, böylece siz ... diye
tezekkerûne
siz tezekkür edersiniz