وَهُوَ الَّذِي أَنشَأَ جَنَّاتٍ مَّعْرُوشَاتٍ وَغَيْرَ مَعْرُوشَاتٍ وَالنَّخْلَ وَالزَّرْعَ مُخْتَلِفًا أُكُلُهُ وَالزَّيْتُونَ وَالرُّمَّانَ مُتَشَابِهًا وَغَيْرَ مُتَشَابِهٍ كُلُواْ مِن ثَمَرِهِ إِذَا أَثْمَرَ وَآتُواْ حَقَّهُ يَوْمَ حَصَادِهِ وَلاَ تُسْرِفُواْ إِنَّهُ لاَ يُحِبُّ الْمُسْرِفِينَ
ve huve ellezî
ve o ki, ... O’dur
enşee
yarattı (inşa etti)
cennâtin
bahçeler
ma'rûşâtin
asmalı
ve gayra
olmaksızın
ma'rûşâtin
asmalı
ve en nahle
ve hurma
ve ez zer'a
ve ekinler
muhtelifen
farklı, çeşitli, muhtelif
ukulu-hu
o yenilen
ve ez zeytûne
ve zeytin(ler)
ve er rummâne
ve nar(lar)
muteşâbihen
benzeyen
ve gayra muteşâbihin
ve benzemeyen
kulû
yeyin
min semeri-hî
onun ürününden
izâ esmere
ürün verdiği zaman
ve âtû
ve verin
hakka-hu
onun hakkını (birr, zekât, sadaka...)
yevme
gün
hasâdi-hî
onun hasadı (toplanması)
ve lâ tusrifû
ve israf etmeyin
inne-hu
muhakkak ki o
lâ yuhibbu
sevmez
el musrifîne
müsrifler, israf eden kimseler