وَإِن كُنتُمْ عَلَى سَفَرٍ وَلَمْ تَجِدُواْ كَاتِبًا فَرِهَانٌ مَّقْبُوضَةٌ فَإِنْ أَمِنَ بَعْضُكُم بَعْضًا فَلْيُؤَدِّ الَّذِي اؤْتُمِنَ أَمَانَتَهُ وَلْيَتَّقِ اللّهَ رَبَّهُ وَلاَ تَكْتُمُواْ الشَّهَادَةَ وَمَن يَكْتُمْهَا فَإِنَّهُ آثِمٌ قَلْبُهُ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ عَلِيمٌ
ve in kuntum
ve eğer siz, iseniz, olduysanız
alâ seferin
seferde, yolculukta
ve lem tecidû
ve bulamadınız
kâtiben
bir kâtip, bir yazıcı
fe rihânun
o zaman, o taktirde rehinler
makbûdatun
kabzedilmiş, tutulmuş, alınmış olan
fe in emine
emin olduğunuz taktirde
ba'du-kum
sizin bir kısmınız
ba'dan
bir kısmına
felyueddi (fe li yueddi)
böylece, o halde ödesin
ellezî
ki o
u'tumine
itimat edildi, güven duyuldu
emânete-hu
onun emanetini
ve li yettekı allâhe
ve Allah'a karşı takva sahibi olsun ve Allah'tan sakınsın
rabbe-hu
onun Rabbi
ve lâ tektumû
ve gizlemeyin
eş şehâdete
şahitlik
ve men
ve kim
yektum-hâ
onu ketmeder, saklar, gizler
fe
o zaman, o taktirde
innehû
muhakkak ki o
âsimun
günahkâr
kalbu-hu
onun kalbi
ve allâhu
ve Allah
bi mâ
şeyleri
ta'melûne
yapıyorsunuz
alîmun
en iyi bilen