فَإِذَا مَسَّ الْإِنسَانَ ضُرٌّ دَعَانَا ثُمَّ إِذَا خَوَّلْنَاهُ نِعْمَةً مِّنَّا قَالَ إِنَّمَا أُوتِيتُهُ عَلَى عِلْمٍ بَلْ هِيَ فِتْنَةٌ وَلَكِنَّ أَكْثَرَهُمْ لَا يَعْلَمُونَ
fe
böylece, artık
izâ
olduğu zaman
messe
dokundu
el insâne
insan
durrun
zarar, ziyan
deâ-nâ
bize dua etti
summe
sonra
izâ
olduğu zaman
havvelnâ-hu
ona verdik, ona lütfettik (gönderdik)
ni'meten
ni'met
min-nâ
bizden
kâle
dedi
innemâ
ancak, yalnız, sadece
ûtîtu-hu
ona verildi
alâ ilmin
ilim üzerine
bel
hayır, fakat, bilâkis
hiye
o
fitnetun
fitne, imtihan
ve lâkinne
ve fakat, ancak
eksere-hum
onların çoğu
lâ ya'lemûne
bilmezler