وَإِذَا مَسَّ الإِنسَانَ الضُّرُّ دَعَانَا لِجَنبِهِ أَوْ قَاعِدًا أَوْ قَآئِمًا فَلَمَّا كَشَفْنَا عَنْهُ ضُرَّهُ مَرَّ كَأَن لَّمْ يَدْعُنَا إِلَى ضُرٍّ مَّسَّهُ كَذَلِكَ زُيِّنَ لِلْمُسْرِفِينَ مَا كَانُواْ يَعْمَلُونَ
ve izâ messe
ve dokunduğu, isabet ettiği zaman
el insâne
insana
ed durru
darlık, musibet, sıkıntı, zarar
deâ-nâ
bize dua etti
li cenbi-hî
yan üstü yatarken
ev kâiden
veya otururken
ev kâimen
veya ayakta iken
fe lemmâ
fakat ..... olduğu zaman
keşef-nâ
biz giderdik, kaldırdık, açtık
an-hu
ondan
durra-hu
onun zararını, sıkıntısını
merre
döndü
ke
gibi
en lem yed'u-nâ
bize dua etmedi (dua etmemek)
ilâ durrin
darlık, musibet, sıkıntı, zarar
messe-hu
ona isabet etti, dokundu
kezâlike
işte böylece
zuyyine
süslendi, güzel gösterildi
li el musrifîne
haddi aşanlara, müsriflere
mâ kânû
oldukları şey(ler)
ya'melûne
yapıyorlar, yaparlar