إِنَّمَا التَّوْبَةُ عَلَى اللّهِ لِلَّذِينَ يَعْمَلُونَ السُّوَءَ بِجَهَالَةٍ ثُمَّ يَتُوبُونَ مِن قَرِيبٍ فَأُوْلَئِكَ يَتُوبُ اللّهُ عَلَيْهِمْ وَكَانَ اللّهُ عَلِيماً حَكِيماً
innemâ
fakat, ancak, sadece
et tevbetu
tövbe
alâ allâhi
Allah'a
li ellezîne
onlar için
ya'melûne
yaparlar
es sûe
kötülük
bi cehâletin
cahillik ile
summe
sonra
yetûbûne
tövbe ederler
min karîbin
yakın zaman, hemen
fe ulâike
işte onlar
yetûbu
tövbelerini kabul eder
allâhu
Allah
aleyhim
onlara
ve kâne
ve oldu, idi, ...dır
allâhu
Allah
alîmen
alim, en iyi bilen
hakîmen
hakîm, hüküm ve hikmet sahibi