إِنَّ الَّذِينَ يُجَادِلُونَ فِي آيَاتِ اللَّهِ بِغَيْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ إِن فِي صُدُورِهِمْ إِلَّا كِبْرٌ مَّا هُم بِبَالِغِيهِ فَاسْتَعِذْ بِاللَّهِ إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ الْبَصِيرُ
inne
muhakkak
ellezîne
onlar
yucâdilûne
mücâdele ediyorlar
fî
hakkında, de
âyâti allâhi
Allah'ın âyetleri
bi gayri
olmaksızın
sultânin
bir sultan
etâ-hum
onlara geldi
in
ancak, sadece
fî
içinde, de
sudûri-him
onların sadırları, sineleri
illâ (in ... illâ)
ancak, sadece
kibrun
kibir, büyüklenme
mâ hum
onlar değil
bi bâligî-hi
ona ulaşacak olan
festeiz
(fe isteiz)
fe
öyleyse, artık
isteiz
sığın
bi allâhi
Allah'a
inne-hu
muhakkak ki o
huve
o
es semîu
en iyi işiten
el basîru
gören