سَيَقُولُونَ ثَلَاثَةٌ رَّابِعُهُمْ كَلْبُهُمْ وَيَقُولُونَ خَمْسَةٌ سَادِسُهُمْ كَلْبُهُمْ رَجْمًا بِالْغَيْبِ وَيَقُولُونَ سَبْعَةٌ وَثَامِنُهُمْ كَلْبُهُمْ قُل رَّبِّي أَعْلَمُ بِعِدَّتِهِم مَّا يَعْلَمُهُمْ إِلَّا قَلِيلٌ فَلَا تُمَارِ فِيهِمْ إِلَّا مِرَاء ظَاهِرًا وَلَا تَسْتَفْتِ فِيهِم مِّنْهُمْ أَحَدًا
se yekûlûne
diyecekler
selâsetun
üç
râbiu-hum
onların dördüncüsü
kelbu-hum
onların köpeği
ve yekûlûne
ve diyecekler
hamsetun
beş
sâdisu-hum
onların altıncısı
kelbu-hum
onların köpeği
recmen
taşlayarak
bi el gaybi
gaybı, bilinmeyeni
ve yekûlûne
ve diyecekler
seb'atun
yedi
ve sâminu-hum
ve onların sekizincisi
kelbu-hum
onların köpeği
kul
de
rabbî
Rabbim
a'lemu
en iyi bilir
bi ıddeti-him
onların sayısını
mâ ya'lemu-hum
onları bilmezler
illâ
sadece, den başka, ancak
kalîlun
pek az
fe lâ tumâri
artık tartışma
fî-him
onlar hakkında
illâ
ancak
mirâen
bir tartışma, bir mücâdele
zâhiren
açık, görünen, bilinen
ve lâ testefti (fetva)
ve soru sorma (açıklama isteme) : (açıklama, hüküm verme, fetva verme)
fî-him
onlar hakkında
min-hum
onlardan
ehâden
birine