قُلْ أَرَأَيْتُمْ شُرَكَاءكُمُ الَّذِينَ تَدْعُونَ مِن دُونِ اللَّهِ أَرُونِي مَاذَا خَلَقُوا مِنَ الْأَرْضِ أَمْ لَهُمْ شِرْكٌ فِي السَّمَاوَاتِ أَمْ آتَيْنَاهُمْ كِتَابًا فَهُمْ عَلَى بَيِّنَةٍ مِّنْهُ بَلْ إِن يَعِدُ الظَّالِمُونَ بَعْضُهُم بَعْضًا إِلَّا غُرُورًا
kul
de, söyle
e reeytum
siz gördünüz mü
şurekâe-kum
sizin ortaklarınız
ellezîne
ki onlar
ted'ûne
tapıyorsunuz
min dûni allâhi
Allah'tan başka
erû-nî
bana gösterin
mâzâ
ne, neyi
halakû
halkettiler, yarattılar
min el ardı
yerden, topraktan
em
yoksa, veya (öyle) mi
lehum
onların vardır
şirkun
şirk, ortaklık
fî es semâvâti
semalarda, göklerde
em
yoksa, veya
âteynâ-hum
onlara verdik
kitâben
kitap
fe
artık, öyleki
hum
onlar
alâ beyyinetin
beyyine üzerinde, delil üzerinde
min-hu
ondan
bel
hayır
in
eğer, sadece, ancak
yaıdu
vaadediyorlar
ez zâlimûne
zalimler, zulmedenler
ba'du-hum ba'dan
onların bir kısmı bir kısmına, birbirlerine
illâ (in..... illâ)
ancak, sadece, den başka : (sadece, ancak)
gurûran
aldatma, aldatıcı şeyler