أَلَمْ يَرَوْاْ كَمْ أَهْلَكْنَا مِن قَبْلِهِم مِّن قَرْنٍ مَّكَّنَّاهُمْ فِي الأَرْضِ مَا لَمْ نُمَكِّن لَّكُمْ وَأَرْسَلْنَا السَّمَاء عَلَيْهِم مِّدْرَارًا وَجَعَلْنَا الأَنْهَارَ تَجْرِي مِن تَحْتِهِمْ فَأَهْلَكْنَاهُم بِذُنُوبِهِمْ وَأَنْشَأْنَا مِن بَعْدِهِمْ قَرْنًا آخَرِينَ
e lem yerev
görmüyorlar mı
kem ehleknâ
nice, kaç tane helâk ettik
min kabli-him
onlardan önce, kendilerinden önce
min karnin
nesillerden
mekkennâ-hum
onları yerleştirdik
fî el ardı
arzda, yeryüzünde
mâ lem numekkin
yerleştirmediğimiz bir şekilde
lekum
sizi
ve erselnâ
ve gönderdik
es semâe
semâ, gökyüzü
aleyhim
onlara
midrâren
bol yağmurlu olarak
ve cealnâ
ve kıldık, yaptık, var ettik
el enhâra
nehirler
tecrî
akar
min tahti-him
onların altından
fe ehleknâ-hum
fakat onları helâk ettik
bi zunûbi-him
günahları sebebiyle
ve enşe'nâ
ve inşa ettik, yarattık
min ba'di-him
onlardan sonra
karnen âharîne
başka, diğer nesiller