وَإِذَا جَاءتْهُمْ آيَةٌ قَالُواْ لَن نُّؤْمِنَ حَتَّى نُؤْتَى مِثْلَ مَا أُوتِيَ رُسُلُ اللّهِ اللّهُ أَعْلَمُ حَيْثُ يَجْعَلُ رِسَالَتَهُ سَيُصِيبُ الَّذِينَ أَجْرَمُواْ صَغَارٌ عِندَ اللّهِ وَعَذَابٌ شَدِيدٌ بِمَا كَانُواْ يَمْكُرُونَ
ve izâ
ve, olduğu zaman
câet-hum
onlara geldi
âyetun
bir âyet
kâlû
dediler
len nu'mine
asla îmân etmeyiz, inanmayız
hattâ
oluncaya kadar, ... olmadıkça
nu'tâ
bize verilsin
misle
misli, gibi, aynısı
mâ ûtiye
verilen şey
rusulu allâhi
Allah'ın elçileri, resûlleri
allâhu
Allah
a'lemu
en iyi, çok iyi bilir, bilendir
haysu
hangisine, kime
yec'alu
yapar, kılar, verir
risâlete-hu
risaletini, elçiliğini
se yusîbu ellezîne
yakında isabet edecek ki onlar
ecremû
cürüm işlediler, günah işlediler
sagârun
küçüklük, zelillik, aşağılık, zillet
inde allâhi
Allah'ın yanında, huzurunda
ve azâbun
ve bir azap
şedîdun
şiddetli
bi-mâ
...'den dolayı, sebebiyle
kânû yemkurûne
hile, sahtekârlık yapmış oldular