وَمَثَلُ الَّذِينَ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمُ ابْتِغَاء مَرْضَاتِ اللّهِ وَتَثْبِيتًا مِّنْ أَنفُسِهِمْ كَمَثَلِ جَنَّةٍ بِرَبْوَةٍ أَصَابَهَا وَابِلٌ فَآتَتْ أُكُلَهَا ضِعْفَيْنِ فَإِن لَّمْ يُصِبْهَا وَابِلٌ فَطَلٌّ وَاللّهُ بِمَا تَعْمَلُونَ بَصِيرٌ
ve meselu
ve durum, mesele, hal
ellezîne
onlar
yunfikûne
infâk ederler, verirler
emvâle-hum
kendi malları
ibtigâe
istediler, talep ettiler
mardâti allâhi
Allah'ın rızası
ve tesbîten
ve tespit ederek, sabit kılarak
min enfusi-him
kendi nefslerinden, nefslerini
ke
gibi, benzer
meseli
mesele, durum, hal
cennetin
cennet, bahçe
bi rabvetin
münbit yüksek tepede
esâbe-hâ
ona isabet etti
vâbilun
sağanak, şiddetli, kuvvetli yağmur
fe âtet
o zaman verdi
ukule-hâ
ürününü, meyvesini
dı'feyni
iki kat
fe
o zaman, fakat, hatta
in lem yusıb-hâ
eğer ona isabet etmezse
vâbilun
sağanak, şiddetli, kuvvetli yağmur
fe tallun
hatta çiselese bile
ve allâhu
ve Allah
bi-mâ
şeyi
ta'melûne
yapıyorsunuz
basîrun
en iyi gören