فَلَمَّا فَصَلَ طَالُوتُ بِالْجُنُودِ قَالَ إِنَّ اللّهَ مُبْتَلِيكُم بِنَهَرٍ فَمَن شَرِبَ مِنْهُ فَلَيْسَ مِنِّي وَمَن لَّمْ يَطْعَمْهُ فَإِنَّهُ مِنِّي إِلاَّ مَنِ اغْتَرَفَ غُرْفَةً بِيَدِهِ فَشَرِبُواْ مِنْهُ إِلاَّ قَلِيلاً مِّنْهُمْ فَلَمَّا جَاوَزَهُ هُوَ وَالَّذِينَ آمَنُواْ مَعَهُ قَالُواْ لاَ طَاقَةَ لَنَا الْيَوْمَ بِجَالُوتَ وَجُنودِهِ قَالَ الَّذِينَ يَظُنُّونَ أَنَّهُم مُّلاَقُو اللّهِ كَم مِّن فِئَةٍ قَلِيلَةٍ غَلَبَتْ فِئَةً كَثِيرَةً بِإِذْنِ اللّهِ وَاللّهُ مَعَ الصَّابِرِينَ
fe lemmâ
böylece olduğu zaman
fesale
ayrıldı
tâlûtu
Talut
bi
ile
el cunûdi
askerler, ordu
kâle
dedi
inne
muhakkak
allâhe
Allah
mubtelî-kum
sizi imtihan edecek
bi en neherin
bir nehir ile
fe
artık, bundan sonra , o taktirde
men
kim
şeribe
içti
min-hu
ondan
fe
artık, bundan sonra, o taktirde
leyse
değil
min-nî
benden
ve men
ve kim
lem yat'am-hu
ona doymaz
fe
artık, bundan sonra, o taktirde
inne-hu
muhakkak ki o
min-nî
benden
illâ
ancak, sadece, hariç
men igterafe
avuçlayan kimse
gurfeten
bir avuç
bi yedi-hi
kendi eliyle
fe
artık, bundan sonra, o taktirde, fakat
şeribû
içtiler
min-hu
ondan
illâ
ancak, sadece, hariç
kalîlen
az, pek az
min-hum
onlardan
fe
bundan sonra, fakat, nitekim
lemmâ
olunca
câveze-hu
onu(karşıdan karşıya) geçtiler
huve
o
ve ellezîne
ve onlar
âmenû
âmenû oldular, îmân ettiler (Allah'a ulaşmayı dilediler)
mea-hu
onunla beraber
kâlû
dediler
lâ tâkate
takat, güç yok
lenâ
bizim
el yevme
bugün
bi câlûte
Calut ile, Calut'a karşı
ve cunûdi-hi
ve onun askerleri (ordusu ile)
kâle
dedi
ellezîne
onlar
yezunnûne
yakîn hasıl edenler, kesin olarak bilenler
enne-hum
onların ..... olduğunu
mulâkû
mülâki olanlar, kavuşanlar
allâhi
Allah
kem
kaç tane, nice
min fietin
topluluk(lar)dan
kalîletin
az, pek az
galebet
gâlip oldu, üstün geldi
fieten
topluluk, grup
kesiraten
çok
bi izni
izni ile
allâhi
Allah
ve allâhu
ve Allah
mea
beraber
es sâbirîne
sabredenler