وَنَادَى أَصْحَابُ الْجَنَّةِ أَصْحَابَ النَّارِ أَن قَدْ وَجَدْنَا مَا وَعَدَنَا رَبُّنَا حَقًّا فَهَلْ وَجَدتُّم مَّا وَعَدَ رَبُّكُمْ حَقًّا قَالُواْ نَعَمْ فَأَذَّنَ مُؤَذِّنٌ بَيْنَهُمْ أَن لَّعْنَةُ اللّهِ عَلَى الظَّالِمِينَ
ve nâdâ
ve seslendiler
ashâbu el cenneti
cennet ehli, halkı
ashâbe en nâri
ateş ehli, halkı
en kad veced-nâ
biz bulduk
mâ vâade-nâ
biz vaadettiği şeyi
rabbu-nâ
Rabbimiz
hakkan
hak olarak
fe
o zaman, böylece, artık, ... de
hel
mı, mu?
vecedtum
siz buldunuz
mâ vaade
vaad ettiği şey
rabbu-kum
Rabbiniz
hakkan
hak olarak
kâlû
dediler
neam
evet
fe ezzene
o zaman açıkça bildirdi, ilân etti, seslendi
muezzinun
müezzin, ilân eden, seslenmekle görevli kişi
beyne-hum
onların arasında
en lâ'netu allâhi
Allah'ın lâneti olsun
alâ ez zâlimîne
zalimlerin üzerine