أَفَلَمْ يَرَوْا إِلَى مَا بَيْنَ أَيْدِيهِمْ وَمَا خَلْفَهُم مِّنَ السَّمَاء وَالْأَرْضِ إِن نَّشَأْ نَخْسِفْ بِهِمُ الْأَرْضَ أَوْ نُسْقِطْ عَلَيْهِمْ كِسَفًا مِّنَ السَّمَاء إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَةً لِّكُلِّ عَبْدٍ مُّنِيبٍ
e
mı, mi
fe
o zaman, artık, hâlâ
lem yerev
görmüyorlar, görmediler
ilâ
e, a
mâ beyne eydî-him
ellerinin arasında, önlerinde olan şey
ve mâ halfe-hum
ve arkalarında olan şey
min es semâi
göklerden
ve el ardı
ve yeryüzü
in neşe'
eğer dilersek
nahsif
yerin dibine geçiririz
bi-him
onları
el arda
yeryüzü
ev
veya
nuskıt
düşürürüz
aleyhim
onların üzerine
kisefen
parçalar
min es semâi
semadan, göklerden
inne
muhakkak
fî
içinde, vardır
zâlike
işte bu
le
gerçekten
âyeten
âyet
li
için
kulli
bütün, hepsi
abdin
kul
munîbin
yönelen