وَلَئِنْ أَخَّرْنَا عَنْهُمُ الْعَذَابَ إِلَى أُمَّةٍ مَّعْدُودَةٍ لَّيَقُولُنَّ مَا يَحْبِسُهُ أَلاَ يَوْمَ يَأْتِيهِمْ لَيْسَ مَصْرُوفًا عَنْهُمْ وَحَاقَ بِهِم مَّا كَانُواْ بِهِ يَسْتَهْزِؤُونَ
ve le in
ve eğer, gerçekten
ahharnâ
biz erteledik, tehir ettik
an-hum el azâbe
onlardan azabı
ilâ ummetin
bir ümmete (bir topluma)
ma'dûdetin
sayılı (bir zaman), belli bir müddet
le yekûlunne
muhakkak derler ki
mâ
nedir
yahbisu-hu
onu (hapseden), tutan, men eden
e lâ
değil mi
yevme ye'tî-him
onlara geldiği gün
leyse
değil
masrûfen
çevrilecek, uzaklaştırılacak
an-hum
onlardan
ve hâka
ve kuşattı
bi-him
onları
mâ kânû
oldukları şey
bi-hî
onunla
yestehziûne
alay ediyorlar