وَلَوْ جَعَلْنَاهُ قُرْآنًا أَعْجَمِيًّا لَّقَالُوا لَوْلَا فُصِّلَتْ آيَاتُهُ أَأَعْجَمِيٌّ وَعَرَبِيٌّ قُلْ هُوَ لِلَّذِينَ آمَنُوا هُدًى وَشِفَاء وَالَّذِينَ لَا يُؤْمِنُونَ فِي آذَانِهِمْ وَقْرٌ وَهُوَ عَلَيْهِمْ عَمًى أُوْلَئِكَ يُنَادَوْنَ مِن مَّكَانٍ بَعِيدٍ
ve lev
ve eğer, şâyet
cealnâ-hu
onu kıldık, yaptık
kur'ânen
Kur'ân
a'cemiyyen
yabancı dil, Arapça olmayan
le
elbette, mutlaka
kâlû
dediler
lev
olsa
lâ
değil
fussilet
açıklandı
âyâtu-hu
onun âyetleri
e
mi
a'cemiyyun
yabancı dil, Arapça olmayan
ve arabîyyun
ve Arap
kul
de, söyle
huve
o
li ellezîne
onlar için
âmenû
âmenû oldular, îmân ettiler (Allah'a ulaşmayı dilediler)
huden
hidayet
ve sifâun
ve şifa
vellezîne
ve onlar
lâ yû'minûne
mü'min olmazlar, îmân etmezler
fî
de, içinde, içinde vardır
âzâni-him
onların kulakları
vakrun
vakra, işitmeyi engelleyen sistem
ve huve
ve o
aleyhim
onlara
amen
körlüktür
ulâike
işte onlar
yunâdevne
seslenilir
min
den
mekânin
yer, mekân
baîdin
uzak