إِذْ جَعَلَ الَّذِينَ كَفَرُوا فِي قُلُوبِهِمُ الْحَمِيَّةَ حَمِيَّةَ الْجَاهِلِيَّةِ فَأَنزَلَ اللَّهُ سَكِينَتَهُ عَلَى رَسُولِهِ وَعَلَى الْمُؤْمِنِينَ وَأَلْزَمَهُمْ كَلِمَةَ التَّقْوَى وَكَانُوا أَحَقَّ بِهَا وَأَهْلَهَا وَكَانَ اللَّهُ بِكُلِّ شَيْءٍ عَلِيمًا
iz
olunca
ceale (ceale fî)
kıldı, yaptı : (yerleştirdi)
ellezîne
o kimseler, onlar
keferû
inkâr ettiler (kâfir oldular)
fî kulûbi-him
onların kalplerinde, kalplerinin içinde
el hamiyyete
gayret, ihtimam, himaye, muhafaza etme duygusu
hamiyyete el câhiliyyeti
cahillik duygusu, cahiliyet taassubu
fe enzele
böylece indirdi
allâhu
Allah
sekînete-hu
sekînetini, huzur ve güvenini
alâ
üzerine
resûli-hî
onun resûlü, kendi resûlü
ve alâ
ve üzerine
mû'minîne
mü'minler
ve elzeme-hum
ve onlara elzem oldu
kelimete
kelime, söz
takvâ
takva
ve kânû
ve oldular
ehakka
daha çok hak sahibi
bi-hâ
ona
ve ehle-hâ
ve ona ehil, lâyık
ve kâne
ve oldu
allâhu
Allah
bi kulli şey'in
herşeyi
alîmen
en iyi bilen